Doğal çevrede etkili olan dış ve iç kuvvetler yer kabuğunu biçimlendirir. Bu biçimlendirmeye insanların yaptıkları çeşitli faaliyetler de katkı sağlar. Doğadaki güzelliklerin ortaya çıkmasında insanların rolü büyüktür. Gün geçtikçe artan insan nüfusu doğal çevreye bir yandan zarar verip onu değişik nedenlerle tahrip ederek bozulmasına ya da yok olmasına neden olur.
Ekosistemdeki dengenin bozulmasına neden olan bu beşerî faaliyetler sonucu dünyada önemli güzelliklerin korunması adına UNESCO’nun da katkılarıyla 1948 yılından bu yana tedbirler alınmaya başlanmıştır. Koruma çalışmalarının içine sadece doğal güzellikler değil tarihî kalıntılar, antik şehir yapıtları, kaleler, surlar, kiliseler gibi beşeri unsurlar da girer. Koruma kapsamasındaki alanın yüz ölçümü dikkate alınmaksızın milli park bölgesi olarak ilan edilir. Bugün millî park bölgesi olarak geniş sınırlara sahip olan yerler Afrika ve Amerika’da bulunur.
a. Yellowstone Millî Parkı
Ulusal park uygulamasına ilk kez ABD’nin Yosemite (yusımayt) Vadisinde başlamıştır. 1872 yılında ulusal park olarak ilan edilen Yellowstone Parkı ABD’nin kuzey eyaleti olan Wyoming (Yoming), Montana ve Idaho (Aydoha) arasında bulunmaktadır. 8879 km² lik bir alan kaplar. Yellowstone parkı sıcak suları ve gayzer kuyuları, çağlayanlar, volkanlar ve diğer jeotermal kaynakları ile meşhurdur. Boz ayılar, kurtlar, bizonlar ve Kanada geyikleri parkta gezen hayvanlardandır.
b. Afrika Ulusal Parkları
Afrika kıtasında yer alan ulusal parklar geniş yüzölçümüne sahip olmalarıyla dikkati çeker. Savan ikliminin etkisi altında olan bu ulusal parklardaki yaban hayat safari sevenlerin ilgi odağıdır. Tanzanya’da yer alan Serengeti Ulusal Parkı ile Selous Ulusal Parkı en gözde mekânlardır. Savan ekosistemine ait zebralar, çıtalar, aslanlar, zürafa ve filleri bu ortamda görebilirsiniz. Bu park alanları yerel halk tarafından hayvanların bilinçsizce avlanması sonucu tehlike altındadır.
c. Dünya’nın Yedi Harikası
İlk Çağ uygarlıklarının yaptığı mimari eserler içinde insanı hayran bırakan yapılardan yedi tanesi diğer yapılardan üstün tutulmuştur. Dünya’nın yedi harikası diye bilinen bu yapılardan sadece Mısır’daki piramitler günümüze kadar gelebilmiştir. Diğerleri yangınlar, depremler, savaşlar gibi değişik nedenlerle yıkılmışlardır. Bu yapıları şu şekilde sıralayabiliriz:
• Keops Piramidi
Mısır’ın Kahire kentinde, Giza bölgesinde bulunan piramitlerin en büyüğü olan Keops Piramidi dünyanın yedi harikası arasında yer alır ve günümüze kadar ulaşan tek yapıdır. Bugün hâlâ piramitlerin sırları tam olarak çözülebilmiş değildir. İçinde odalar ve dehlizlerin bulunduğu piramid Mısır hükümdarı Keops’un kendi adına yaptırdığı mezardır. 145 metre yüksekliğindeki yapı, basamaklar şeklinde göğe doğru yükselir, MÖ 2560 yılında yapılan piramit, bazıları 15 ton ağırlığındaki blok taşların üst üste yığılmasıyla ortaya çıkarılmıştır. Yaklaşık 30 yılda yapılan piramitlerin üstü kalker sıva ile kaplıdır ancak bu sıva zamanla dökülmüştür. Piramitlerin hemen önündeki sfenks heykeli de görülmeye değer başka bir yapıttır.
• Babil’in Asma Bahçeleri
MÖ 6. yüzyılda Babil Kralı Nabukadnezar tarafından karısı Amyitis’i neşelendirmek için yapılan bu yapı, 80 km uzunlukta, 100 metre yükseklikte, yapay dağlar ve içinden sular akan yemyeşil bahçelerden oluştuğu sanılmaktadır. Büyük duvarlarla çevrilen yerde bitkiler ve ağaçlar için alan hazırlatılmıştır. Asma bahçeler yüksekte kaldığından bahçeleri sulamak için Fırat Nehri’nden su pompalanmıştır. Zamanla kumlara gömülen Babil kenti ve Asma Bahçeleri’ne ait kalıntılar arkeolojik kazılarla ortaya çıkarılmıştır. Strabon’a göre eşine rastlanmayan bu yapay doğal ortam için tanımı ise şöyledir: “Bahçeler birbiri üzerinde yükselen kübik direklerden oluşuyordu. Bunların içleri çukurdu ve büyük bitkilerin ve ağaçların yetişebilmesi için toprakla doldurulmuştu. Kubbeler, sütunlar ve taraçalar pişmiş tuğla ve asfalttan yapılmıştı. Yüksekteki bahçeleri sulamak için Fırat Nehri’nden zincir pompalarla su yukarılara çıkarılıyordu. Bu şekilde üst seviyelere taşınan su, bahçeleri sulayarak teraslardan aşağıya doğru akıyordu.”
• Zeus Heykeli
Zeus heykeli MÖ. 450 Olimpia’da inşa edilmiştir. Zeus heykeli, bir tahta iskelet üzerine altın, fildişi ve metal parçalar yerleştirilerek yapılmıştır. Heykelin oturduğu taban 6,5 m genişliğinde ve 1 m yüksekliğindedir. Heykelin yerden yüksekliği 13 m dir. Zeus heykelinin sağ elinde zafer tanrıçası Nike, sol elindeyse üzerinde kartal olan bir asa bulunmaktadır. Heykelin derisi fildişinden, sakalı, saçları ve elbisesi altından yapıldığı zannedilmektedir. Olimpiyat oyunları 391 yılında Theodosius tarafından putperestlik olarak görülmeye başlayınca, Zeus Tapınağı da kapatıldı. 462 yılında çıkan büyük yangında yanarak yok olmuştur.
• Artemis Tapınağı
Artemis Tapınağı bugünkü İzmir il sınırları içerisinde Selçuk ilçesinde yer almaktadır. Tapınak Lydia Kralı Kroisos tarafından MÖ 560-550 yıllarında yaptırılmıştır. Tapınak bir deli tarafından yakılınca aynı yere üç metre daha büyüğü yapıldı. Mermer heykelleriyle ünlü tapınak Helenistik dönem tapınaklarının en büyüğüydü. 262 yılında Gotlar tarafından yıkılan tapınak bir daha onarılmadı ve kazılarda bulunan kalıntılar İngiltere’ye götürüldü. Bölgede bulunan Artemis heykelleri gibi birçok eser Efes ve Selçuk müzelerinde sergilenmektedir.
• Rodos Heykeli
Rodos Adası’nda yaşayan Dorlar tarafından güneş tanrısı Helios’a ithafen, 32 metre yüksekliğinde, demir ve taşla desteklenmiş bronzdan yapılmış bir heykeldir. Devasa büyüklükteki bu heykelin bir parmağının bile iki insan boyunda olduğu söylenmektedir. Rodoslular, Makedonya Kralı Demetrios ile yaptıkları savaşı kazandıktan sonra zafer anıtı olarak bu heykeli yapmışlar ve heykelin kendilerini koruduğuna inanmışlardır. Bu sebeple her yıl denize dört atlı bir araba atmışlar ve inanışlarına göre güneş tanrısı Helios’un bu arabayla dünyayı dolaşarak insanları gözetlermiş. Güneş tanrısı adına yapılmasının yanında, Rodoslular için birlik ve beraberliğin simgesi olan bu heykel dünyanın Yedi Harikası listesinde yer almayı başarmıştır. Heykelin yapımı 12 yıl sürmüş, MÖ. 282 yılında tamamlanmış. Ancak sadece 56 yıllık bir ömrü olmuş. MÖ. 226’da bir deprem sonucunda en zayıf noktası olan dizinden kırılmış ve yıkılmıştır.
• İskenderiye Feneri
İskenderiye Feneri yerden 135 m yüksekte ve mermerden yapılmıştır. Üzerindeki tunç ayna 70 kilometre uzaktan görülebiliyordu. Mimarlığını Kinidoslu Sostratus’un yaptığı fener depremlerle yıkılmıştı. İskenderiye Feneri Romalıların Mısır’ı ele geçirmesinden sonra kurdukları Ptolemaios devletinin ilk kralı Ptolemy tarafından tehlikeli kıyı şeridi boyunca gemicileri yönlendirmek amacı ile Mısır’ın İskenderiye kenti kıyısındaki Faros (Pharos) adasında MÖ 3. Yüzyılda yaptırılmıştır. Büyük İskender zamanında MÖ 290 yılları sonunda yapımı başlamış, ölümünden sonra oğlunun hükümdarlığı zamanında bitirilmiştir. Şehrin batı limanında bulunan fener yaklaşık 166 m yüksekliğindedir. Sadece Mısır’ın değil bugüne kadar yapılmış fenerlerin de en yükseğidir. Fenerin en gizemli yanı, gündüzleri bile güneş ışığını denize yansıtmak amacı ile tasarlanmış cilalı bronz aynalarıdır. Fener uzun süre bozulmadan kalmış fakat depremler ve doğal şartlar sonunda çökmüştür.1480 yılında Memlûk Sultanı Kait-bay tarafından fenerin olduğu yere yapılan bir kalede malzemeleri kullanılmak üzere tamamen yıkıldı.