Kaynağını yerin derinliklerinde bulunan yüksek sıcaklık ve basınç altında erimiş, akışkan hâlde bulunan manto tabakasında gerçekleşen konveksiyonel akımlardan alan, yeryüzü şekillerini yapan kuvvetlerin hepsine birden iç kuvvetler adı verilir.
İç kuvvetler çevremize baktığımızda gördüğümüz yeryüzü şekillerini oluşturan yapıcı kuvvetlerdir. İç kuvvetler ile birlikte yeryüzüne sürekli olarak yaşam için gerekli olan yeni kaynaklar eklenir, iç kuvvetlerin birçoğu insan için felaketmiş gibi görünür ancak dünyadaki yaşamın devamı için gereken kaynakların temelini oluşturur. Yer küre iç ısısını tamamen kaybederek soğursa iç kuvvetlerde sona erer, iç kuvvetlerin ve oluşturdukları yer şekilleri şu şekildedir:
Orojenez
Yerin derinliklerine doğru inildikçe ortalama her 33 metrede bir, sıcaklık 1°C artış gösterir. Sıcaklığın artması ile katı yapısını kaybeden ve akışkan hâle dönen lavlar yerin merkezinde bulunan çekirdek tabakasına dokunduğunda ısınarak yeryüzüne doğru yükselir ve katı yapıdaki litosfere ulaştığında yanal akımlara neden olur. Bu akımlara Konveksiyonel akımlar adı verilir. konveksiyonel akımlar litosferde yanal hareketleri oluştururken yerkabuğunu levhalar adı verilen büyük parçalara bölerek hareket ettirirler. Hareket eden levhalar yeryüzünün joesenklinal adı verilen çukur alanlarında biriktirilen tortul tabakaları yanal basınçlar ile sıkıştırarak kıvrılma veya kırılmaya zorlar. Yanal basınçlara uğrayan tortul tabakalar kıvrılabilecek elastiki bir yapıya sahip ise kıvrılarak yeryüzündeki kıvrım dağlarını meydana getirir. I. jeolojik zamandan itibaren Pangea’nın parçalanması ile tortul kütlelerin sıkıştırılması sonucu kıvrım dağları oluşmuştur. Bir kıvrım dağında kıvrılarak yüksekte kalan kısma antiklinal, çukurda kalan kısma ise senklinal adı verilir. Antiklinaller dağları; Senklinaller ise vadi tabanlarını meydana getirirler. I. Jeolojik zamanda Hersinyen ve Kaledonien (Appalaş, İskandinav ve Ural Dağları), III. Jeolojik zamanda ise Alp – Himalaya, And ve Kayalık Dağları kıvrılmalar ile oluşmuş en önemli dağlardır. Türkiye III. Zamandaki Alp-Himalaya kıvrım dağları kuşağına bağlı olarak oluşmuştur.
Jeosenklinal alanlarda biriken tortul tabakalar kıvrılamayacak kadar sert ve elastiki yapıda değilse, yan basınçlara uğradığında kırılarak, kırık dağları meydana getirirler. Ülkemiz IV. Jeolojik zamanda topluca yükselirken Egeit karası çökmüş yükselen ve kırılan kısımlar Ege bölgesinde kuzeyden güneye doğru, denize dik olarak uzanan kırık dağlar sistemini meydana getirmişlerdir. Kırılmalarda, kırılma ile yükselen kısma horst, çukurda kalan kısma ise graben adı verilir. Horstlar, dağları oluştururken, grabenler çöküntü ovalarını meydana getirir. Arada bulunan kırıklar fay hatlarını oluşturarak depremlere ve sıcak su kaynaklarına neden olurlar.
Epirojenez
Yer kabuğunda iç basınçlar ile meydana gelen geniş alanları etkileyen, yavaş gerçekleşen alçalma veya yükselme hareketlerinin hepsine birden epirojenik (kıta oluşumu) hareketler adı verilir. Bir alanda epirojenik hareketlerin görülebilmesi için o alanın sahip olduğu izostatik dengesinin bozulması gerekir. Deniz tabanı iken yükselme hareketleri ile kara hâline dönüşen yerlere jeoantiklinal, alçalma hareketi ile kara hâlinden deniz tabanı hâline dönüşen yerlere ise jeosenklinal alan adı verilir.
Yer kabuğunu oluşturan levhalar âdeta denizde yüzen gemiler gibi sıvı hâldeki manto tabakasının üzerinde bir denge içerisinde dururlar. Tortulanma, volkanizma ve buzullaşma gibi hareketler ile ağırlığı artan kütleler manto tabakasına gömülmeye başlarlar. Bu alçalma hareketi ile daha önce kara hâlinde bulunan yerler denize tabanına doğru gömülmeye başlarlar. Kara kütlelerinin alçalmaya başlaması ile birlikte denizler karaya doğru ilerler. Bu sırada meydana gelen deniz seviyesinin yükselmesi hareketine transgresyon adı verilir. Kıyılar suların altında kalır. Günümüzde Venedik, Orta Almanya Ovaları, Karadeniz, Akdeniz ve Atlas Okyanusu Dünya’da alçalma (transgresyon) hareketi ile çukurlaşan (jeosenklinal) alanlara örnek teşkil ederler.
Buzulların erimesi veya yerşekillerinin aşınması sonucunda hafifleyen levhalar ya da kara kütleleri mantoda gerçekleşen iç basınçlarla birlikte yavaş yavaş yukarı doğru itilmeye başlarlar ve karalar yükselir. Kara kütlelerinin yükselmeleri hareketine ise Regresyon adı verilir. Yükselme hareketi ile birlikte daha önce deniz tabanı hâlinde bulunan yerler kara hâline dönüşürler ve jeoantiklinal alan adını alırlar. Günümüzde buzulların erimesi ile birlikte Kanada, İskandinavya, Danimarka ile aşındırılma ve hafifleme ile birlikte Anadolu Yarımadası, Avrupa ve Afrika kıtaları yükselen alanları meydana getirmektedirler. Epirojenik hareketlerde tabakaların yatay duruşları bozulmaz. Kıvrım veya kırık dağlar oluşmaz. Sadece bir alanın deniz seviyesine göre yüksekliği değişir. Türkiye’de platoların çok bulunması, Venedik kentinin sulara gömülmesi, Hollanda ve Almanya kıyılarının deniz seviyesinin altında kalması ve kıyı taraçalarına rastlanılması dikey yönlü epirojenik hareketlerin sonucudur.
Depremler (Seizma)
Yer kabuğunda meydana gelen kısa süreli ani ve yıkıcı sarsıntılara deprem adı verilir. Depremler yer kabuğunda gerçekleşen oldukça hızlı hareketlerdir. Depremlerin gerçekleşme süresi saniyeler ile ifade edilir. Depremleri araştıran bilime sismoloji, depremlerin izlenerek ölçüldüğü yere rasathane ve depremlerin şiddetini ölçen ve kaydeden araca ise sismograf adı verilir. Depremlerin şiddeti 1 den 12 kadar numaralandırılır.
Depremin ilk başlangıç yerine iç merkez (hiposantr) adı yerilir, iç merkez enerji birikiminin en fazla olduğu fayların kırılmaya uğradığı yerdir. Deprem sırasında ortaya çıkan dalgalar titreşimler yaratarak etrafa doğru yayılır ve yeryüzüne kadar ulaşır. Yeryüzüne ulaşan dalgalar sarsıntılar hâlinde hissedilerek çeşitli hasarlara neden olur. İç merkezden kaynaklanan dalgaların üzerine denk gelen depremin en güçlü şekilde hissedildiği yere dış merkez (episantr) adı verilir. Dış merkeze aynı zamanda depremin merkez üssü adı da verilir. Depremlerin yıkıcılığının en fazla olduğu yer dış merkezdir. Dış merkezden uzaklaştıkça depremin etkisi ve yıkıcılığı azalır. Depremin iç merkezi ile dış merkezi arasındaki mesafeye odak derinliği adı verilir. Odak derinliği fazla olan depremler çok daha geniş alanlarda hissedilir. Yüzeye yakın, olarak gerçekleşen depremlerin odak derinliği azdır ancak şiddeti çok daha fazla olur ve daha fazla hasara neden olurlar. Depremleri meydana getiren faylar özelliklerine ve yapılarına göre üç kısma ayrılarak incelenirler:
Ters Faylar: Tavan bloğu taban bloğuna nazaran yukarı doğru hareket ettirir. (Şekil 1) Doğrultu Atımlı Faylar: Bu tür faylarda fay blokları birbirine göre fayın doğrultusu boyunca hareket etmektedir. Eğer hareket karşıdaki bloğun sağa doğru yer değiştirmesiyle meydana geliyorsa sağ yönlü doğrultu atımlı fay, karşıdaki bloğun sola doğru yer değiştirmesiyle meydana geliyorsa sol yönlü doğrultu atımlı fay oluşur. (Şekil 2) Normal Faylar: Tavan bloğu taban bloğuna göre, fay düzlemi üzerinde aşağıya doğru hareket etmiştir. (Şekil 3) Bir deprem sırasında oluşan başlıca dalgalar şu şekildedir: P dalgası: Yatay yönlü ileri geri yönlü harekettir. S dalgası: Dikey yönlü yukarı aşağı silkeleme hareketidir. R dalgası: Su dalgalarına benzeyen hem yatay hem dikey yönlüdür. Esas yıkıma neden olan dalgalardır. L dalgası: Kayaç tanelerini tümüyle harekete geçiren dalgalardır. Depremler oluşumlarına ve özelliklerine göre üç büyük başlık altında incelenir:
Volkanik Depremler
Volkanik faaliyetler sırasında gaz patlamaları veya lavların yeryüzüne çıkışları sırasında oluşan yer sarsıntılarıdır. Volkanik depremler etki alanları dar, güçleri zayıf ve fazla hasara neden olmayan depremlerdir. Bu tür depremler özellikle Büyük Okyanus çevresindeki Endonezya, Japonya, Filipinler gibi ülkeler’de daha yaygın olarak görülür. Türkiye’de aktif volkanik alanlar ve dağlar bulunmadığı için volkanik depremlere pek rastlanılmaz.
Çökme Depremleri
Karstik alanlardaki yer altı boşluklarının, mağara tavanlarının, maden ocaklarının veya galerilerin çökmesi ile ortaya çıkan etki alanları dar, güçleri zayıf ve büyük yıkımlara neden olmayan daha çok yerel nitelikteki depremlerdir. Özellikle Arnavutluk, Bosna Hersek, Yunanistan gibi kireç taşlarının çok bulunduğu ülkelerde görülür. Ülkemizde Akdeniz bölgesinde dönem dönem görülür.
Tektonik Depremler
Yer kabuğunun derinliklerinde biriken enerjinin açığa çıkması, orojenik ve epirojenik hareketler ile oluşan fay hatlarında meydana gelen kırılmalar ile oluşan en şiddetli güçlü ve yıkıcı depremlerdir. Konveksiyonel akımlar ile hareket eden levhaların karşılaştığı genç oluşumlu alanlarda ortaya çıkarlar. Dünya’da görülen depremlerin yaklaşık olarak % 90 tektonik kökenli depremlerdir. Dünyada üç büyük deprem kuşağı bulunmaktadır. Dünyadaki deprem kuşaklarının dağılışı harita 2.1’de gösterilmiştir. Bir önceki sayfada verilen Dünya haritası incelendiğinde yeryüzünde 3 büyük deprem kuşağı görülmektedir.
Volkanizma
Yerin derinliklerinde yüksek sıcaklık, basınç altında erimiş akışkan hâlde bulunan lavların yer kabuğunda bulunan çatlaklar ve kırıkları takip ederek yeryüzüne doğru yaptığı yükselme hareketlerine volkanizma adı verilir. Volkanizma dünyanın oluştuğu andan günümüze kadar devam eden en önemli iç kuvvetlerin başındadır. Dünyada volkanizmaya en fazla genç oluşumlu, levha sınırlarında bulunan Endonezya, Japonya, Filipinler, A.B.D’ nin batısı, Meksika, Kolombiya, Şili, İtalya ve Doğu Afrika gibi ülkelerde rastlanılır. Volkanizma gerçekleştiği yere ve şekle göre iki kısımda incelenir: Büyük okyanus çevresindeki genç oluşumlu alanlar volkanizmanın en fazla görüldüğ yerlerdir. Bu alanlara Ateş çemberin de denir.
Derinlik Volkanizması
Yer altındaki manto tabakasından ayrışan lavlar her zaman yeryüzüne kadar ulaşamaz. Lavların yeryüzüne doğru ilerlediği çatlak ve kırıklar yeryüzüne kadar ulaşamadığı bu harekete derinlik volkanizması adı verilir. Böyle alanlarda lavlar yerin derinliklerinde tabakaların arasına yayılarak yavaş yavaş soğuyarak Dayk, Sili, Lakolit ve Batolit gibi derinlik volkanizması şekillerini oluştururlar. Bu şekiller aşınma ile yeryüzüne ulaştıklarında oldukça dayanıklı volkanik şekilleri meydana getirirler. Soğuma sonucunda katılaşan bu kütlelerin büyük olanlarına batolit, bir damar aracılığıyla yer kabuğunun bir bölümüne sokulmuş olanlarına lakolit, tabakaların arasına yatay olarak yayılmış olanlara sill adı verilir. Dünya’nın derinliklerinden gelen magma bazen çeşitli tabakaları keserek katılaşır. Bu şekilde oluşan şekillere ise dayk denir.
Yüzey Volkanizması
Mantodan ayrışan lavların yer kabuğundaki çatlak ve kırıkları takip ederek yeryüzüne ulaşması ile oluşan volkanik faaliyetlere yüzey volkanizması adı verilir. Yüzeye çıkan volkanik malzemelerin üst üste yığılması ile çeşitli yer şekilleri meydana gelir. Yeryüzüne ulaşan lavların kaynaklandığı yere lav haznesi lavların dışarı çıkarken izledikleri yola baca, lavların üst üste yığılması ile oluşan şekle koni, konilerin en tepesinde lavların dışarı çıktığı huni şeklindeki çukurluğa krater, konilerin kraterlerinin patlamalar ile çökmesi sonucu oluşan daha büyük çukurluklara kaldera adı verilir. Bazı volkanik faaliyetlerde ise lav çıkmaz onun yerine gaz çıkışlarının yaşandığı patlama çukurluklarına maar adı verilir. Volkanik faaliyetlerin yoğun olduğu yerlerde gayzer adı verilen sıcak su kaynakların rastlanılır. Gayzerlere en fazla rastlanılan ülkeler İzlanda, ABD ve Yeni Zelanda’dır.
Yeryüzüne ulaşan lavlar akışkanlık ve sıcaklık özelliklerine göre üst üste yığılarak çeşitli şekiller oluştururlar. Lavların birikmesi ile oluşan en önemli yeryüzü şekli volkan konileridir. Volkan konileri şekillerine ve özelliklerine göre üç gruba ayrılır:
Tabakalı Volkanlar: Mantodan değişik dönemlerde gerçekleşen ve farklı karakterdeki volkanik malzemelerin üst üste birikmesi ile oluşurlar. Koninin kesitinde farklı malzeme katmanlarına rastlanılır. Yeryüzüne daha yakın yerlerden gelen akışkanlığın daha az olduğu lavlar tarafından oluşturulurlar. Oldukça yüksek ve dik konilerdir. Stromboli tipi püskürmelerde oluşurlar. Dönem dönem şiddetli patlamalar ve gaz çıkışları da yaşanır. Fuji, Vezüv, St Helen, Nemrut, Süphan, Ağrı volkan konileri volkanlara örnektir.
Kalkan Şekilli Volkanlar: Manto tabakasının çok derinlerinden gelen ve akışkanlıkları çok yüksek olan lavların geniş alanlara yayılarak soğumaları ile oluşan çok dik olmayan, yükseklikleri az konilerdir. Yandan görünüşleri kalkanı andırdığı için bu adı almışlardır. Hawaii tipi volkanlar adını da alırlar. İzlanda, Hawaii Adaları ve Güneydoğu Anadolu’bölgesindeki Karacadağ konileri örnektir.
Kül Konileri Volkanları(Piroklastik): Volkanik faaliyetler sırasında çıkan kül, kum, çakıl (lapilli) ve diğer ince boyutlu malzemelerin birikmesi ile oluşan konilerdir. Çok yüksek veya büyük boyutlu olmazlar. Doğu Afrika ve Kula (Manisa) ve Karapınar (Konya) çevresindeki oluşumlar örnektir. Bu tür volkanik faaliyetlerde lav çıkışlarına fazla rastlanılmaz.