İnsanlık tarihi, insanla çevresinin etkileşimini içerir.
İnsanlar, doğaya bağımlı olarak yaşarken aynı zamanda doğa üzerinde egemenlik kurmaya çalışmış ve onu biçimlendirmişlerdir. Bu durum özellikle Sanayi Devrimi’nden sonra yeni bir boyut kazanmıştır. Çünkü insanlar, geliştirdikleri teknoloji sayesinde doğal çevreyi daha çok etkilemişlerdir. İnsanlar, teknolojiyi yoğun bir şekilde kullanarak doğal kaynakları daha çok işlemiş, çevreye daha çok zarar vermişlerdir.
Bu zararların başlıcaları; yerleşim birimleri kurarak bitki ve hayvanların yaşam alanlarını daraltmaları, ormanları yok etmeleri, tarım alanlarında zararlı ilaçlar kullanmaları, suları ve toprağı kirletmeleri, havaya zararlı gazlar ve parçacıklar salmaları şeklinde özetlenebilir. İnsanın doğaya verdiği zararlar, geri dönüşü olmayan tehlikeleri de beraberinde getirmektedir. Öyle ki insanlar önce kendi yaşam alanını ve bununla birlikte birçok canlı türünü de yok etmektedir (7.26.Fotoğraf). Yok olan doğal kaynakların yenilenememesi ve her geçen gün bu kaynakların azalması, bir an önce önlemler alınmasını zorunlu kılmaktadır.
Küresel bir etkiye sahip olan bu sorunlar için birçok ülkenin katılımıyla çevre örgütleri kurulmuş, önlemler alınmış ve bu amaçla çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmaların başlıcaları şunlardır:
• Uluslararası iş birliği ve güven ortamının oluşturulması,
• Bilgi alışverişi ve şeffaf çevre programlarının oluşturulması,
• Araştırma geliştirme çalışmaları,
• Çevre koruma çalışmalarına bütün ülkelerin katılımını sağlama,
• Bilimsel ve teknolojik bilgilere kolayca ulaşabilme ve gerçekçi programlar oluşturmak.
Hava küre, su küre, taş küre ve canlılardan oluşan biyosferi yönetmek öncelikle insanların faaliyetleriyle ilgilidir. Çünkü doğal dengeyi bozan insanlardır. Bu nedenle doğal kaynakların insanlar tarafından kullanılma yöntemlerine müdahale doğal kaynak yönetimi olarak ifade edilebilir.
Doğal kaynak yönetiminde öncelikle sorun bütün boyutlarıyla ortaya konmalıdır. Bu aşamada ekolojik denge göz önünde bulundurulmalıdır. Bir doğal kaynağın yanlış kullanımının zincirleme olarak neleri etkileyebileceği ve sorunun devam etmesi durumunda nelere mal olabileceği belirlenmelidir. Sorun belirlendikten sonra doğal kaynakların potansiyeli ve kullanım durumu araştırılmalıdır.
Tarım alanı, ormanlar, mera, madenler ve su kaynakları gibi değerlerin potansiyellerinin yanı sıra bölgede yaşayan nüfus belirlenmelidir. Doğal kaynağın aşırı ve bilinçsizce kullanımı ile çevre kirliliğinin ortaya çıkardığı zararların gelecekte ulaşacağı boyutlar hesaplanmalıdır. Sonraki aşamada ise ekolojik dengenin korunması ile doğal kaynakların verimli ve sürdürülebilir kullanımı için önlemler belirlenmeli, çözüm yolları ortaya konulmalıdır.
Doğal kaynak yönetiminde önemli çalışmalardan biri de alternatif projelerin ortaya konulmasıdır. Alternatif projeler oluşturulurken farklı ülkelerdeki uygulamalar da araştırılmalıdır. Bu projelerle en verimli yöntem belirlenebilir. Ayrıca doğal kaynağın sürdürülebilir kullanımı için yol haritaları oluşturulabilir. Doğal kaynak yönetimindeki önemli süreçlerden biri de belirlenen ilkeleri uygulayacak olan kesimin çalışmalara aktif katılımının sağlanmasıdır. Bu da toplantılar düzenleme, bilgilendirme, teşvik etme ve eğitimle gerçekleşir. Örneğin tarımla uğraşılan bir yerde tarlaların daha verimli hâle getirilmesi için öncelikle tarla sahipleriyle toplantılar düzenlenir ve sorunlar tartışılır.
Bu sorunların çözümü için yöntemler ortaya konulur ve çiftçilerin bu süreç sonunda elde edecekleri somut kazanımlar belirtilir. Çiftçilere örnek çalışmalarla öncülük edilir ve eğitim çalışmaları gerçekleştirilir. Ayrıca çalışma yapılacak konuyla ilgili farklı yerlerde gerçekleştirilen projeler örnek olarak sunulabilir. Doğal kaynak yönetiminde “Coğrafi Bilgi Sistemleri”nden etkin bir biçimde yararlanılması, projelerin başarı düzeyini artıracak etmenlerdendir.
Doğal kaynak yönetiminde önemli etmenlerden biri de sermayedir. Çünkü su ve toprağın kirleticilerden arındırılması, kirliliğin önlenmesi, kuruma tehlikesiyle karşı karşıya olan sulak alanlara su kaynağı bulunması, yöredeki su ihtiyacının giderilmesi, üretimde ileri teknolojilerin kullanılması vb. birçok etkinlik belirli bir sermaye gerektirmektedir. Ayrıca doğal kaynak yönetimi, belirli bir örgütlenme ve denetleme mekanizmasıyla gerçekleştirilebilir. Bu nedenle doğal kaynak yönetiminde devlet politikaları çok önemlidir.