İnsanlık tarihi, aynı zamanda insan- doğa etkileşiminin tarihidir. İlk insanlar, avcılık ve toplayıcılık yaptıkları için bitki örtüsü ve bazı hayvan türlerini etkilemişlerdir. İnsanın doğaya etkisi, kullandığı aletlere bağlı olarak artmıştır. Neolitik Dönem’ de tarımsal üretime geçilmesiyle birlikte insana bağlı erozyon da gerçekleşmeye başlamıştır. Tarım alanlarının artması, verimli toprakların erozyona uğrama riskini de beraberinde getirmiştir. Tarım alanlarının genişlemesi, aynı zamanda bazı bitki ve hayvan türlerinin yaşam alanını sınırlandırmıştır. Hayvanların evcilleştirilmesi de aynı şekilde bitki örtüsü ve bazı hayvanlar için riskler ortaya çıkarmıştır.
Sanayi Devrimi’nden sonra insanların daha geniş alanları tarıma açması, yerleşim birimlerinin büyümesi, birçok maden ve taş türünün işletmeye açılması, yolların yapılması insan ve doğa arasında yeni riskler ortaya çıkarmıştır. Bu risklerin başında doğal kaynakların hızla tüketilmesi ve çevrenin kirletilmesi gelmektedir. Doğayı olumsuz yönde etkileyen bu gelişme, aynı zamanda insan yaşamını tehdit eden afetlerin de ortaya çıkmasına neden olmuştur. Örneğin yerleşim birimlerinin büyümesi, dere yataklarına yerleşilmesi ile çevrenin asfalt ve betonla kaplanması sel ve taşkın felaketlerini gündeme getirmiştir (7.7.Fotoğraf). Bu sorun, gelişmiş ülkelerde altyapı düzenlemeleriyle giderilmeye çalışılırken az gelişmiş ve geri kalmış ülkelerde can ve mal kayıplarına neden olmaktadır. Maden yataklarının işletilmesinin yanı sıra toprak, hava, su ve besin kirliliği sonucu doğal çevre tahrip edilirken aynı zamanda insanın yaşam ortamı da hızla yok olmaktadır.
İnsan- doğa arasındaki etkileşimin ortaya çıkardığı sorunların başında ekolojik riskler gelmektedir. Canlı ve cansız varlıklardan oluşan ekolojik sistemler, insan ve doğa etkileşiminden doğrudan etkilenmektedirler. Bu etkileşim sonuçta halkanın birer parçası olan suyu, toprağı, havayı ve canlıları etkilemektedir. İnsan- doğa arasındaki etkileşim devam ederken meydana gelen bazı doğa olayları afet hâline dönüşebilmektedir. Deprem, volkanizma, heyelan, kasırga, sel baskınları ve erozyon bu olayların başlıcalarıdır. Levha sınırları deprem, volkanizma ve tsunami bakımından tehlikeli yerlerdir (7.1.Harita). Bu alanlara yerleşim birimlerinin kurulması ve depreme dayanıklı yapıların yapılmaması önemli riskler taşımaktadır.
Doğa- insan etkileşiminin neden olduğu risklerden biri de sulak alanların kurutulması ve su kaynaklarının tüketilmesidir. Gölleri besleyen bazı akarsular üzerinde barajların yapılması ve göl sularının aşırı derecede çekilerek tarım alanlarının sulanmasında kullanılması sonucunda bazı göller kurumaktadır. Ayrıca bazı bataklıklarda kurutularak tarım alanına dönüştürülmektedir. Bu uygulamalar sonucunda sınırlı olan kaynaklar tükenmekte, birçok canlı türünün yaşam alanı yok edilerek ekolojik denge bozulmaktadır. Dünya’da iklim koşulları birçok kez değişikliğe uğramıştır. Günümüzde artan nüfus ile birlikte insan ve doğa arasındaki karşılıklı etkileşim iklim değişikliklerinde etkili olan faktörlerden biridir. Özellikle sanayileşmeden sonra atmosfere salınan sera gazları küresel ısınma tehlikesini gündeme getirmiştir. Bu da pek çok ekolojik tehlikeyi ortaya çıkarmıştır.
İnsan- doğa etkileşiminin gündeme getirdiği sorunlardan bazıları da heyelan ve çığ gibi olaylardır. Yol yapımı, maden işletmeleri ve taş ocakları arazideki doğal dengeyi bozmakta, heyelan ve çığ olaylarının artmasına neden olmaktadır. Özellikle bu tür olayların görülebileceği alanlara yerleşim birimlerinin kurulması heyelan ve çığ riskini artırmaktadır. İnsanların yerleşim yeri açmaları, tarım ve hayvancılık etkinliklerinde bulunmaları, aşırı avlanmaları da doğal denge açısından birçok risk taşımaktadır. Bu risklerin başında bazı bitki ve hayvan türlerinin azalması ve bazılarının da yok olması yer almaktadır. Son yarım yüzyılda dünyayı etkileyen bazı hastalıkların nedeni de insan- doğa arasındaki etkileşimdir. Kuş gribi, deli dana hastalığı, domuz gribi, kene yapışması ve AIDS bu hastalıkların başlıcalarıdır. Bu hastalıklar sonucu çok sayıda insan yaşamını yitirmiş ve dünya nüfusunun önemli bir kısmı risk altına girmiştir.
İnsan ile doğa arasındaki etkileşimin ortaya çıkardığı önemli risklerden biri de çevre kirliliğidir. Toprak, su, hava ve besin kirliliğinin yanı sıra bazı canlıların genetiğiyle oynanması, tarım ve hayvancılıkta hormonlu ilaçların kullanılması da insanlar açısından önemli riskler ortaya koymaktadır. Bilim insanlarınca organik tarımın bir çözüm olduğu düşünülmektedir (7.8.Fotoğraf). Fosil kaynakların tüketilmesi de gelecekte insanların enerji elde etmelerini zorlaştırması bakımından önemli riskler taşımaktadır. Sınırlı olan bu kaynakların aşırı derecede tüketilmesi günümüzdeki önemli sorunlardan biridir.