Yerleşme ve Yerleşmenin Gelişimi

Yerleşme, en dar anlamıyla oturulan ve barınılan yer anlamına gelir. İnsanların yaşadıkları çevrelerin coğrafi koşulları barınak seçimlerini de etkilemektedir. Mağara, ağaç kovuğu, çadır, igloo, villa, apartman dairesi ve gökdelen geçmişten günümüze barınak çeşitlerine örnek verilebilir. Ancak yerleşme teriminden sadece barınılan meskenler (evler) anlaşılmamalıdır. İnsanların yaşadığı (sosyal ortamlar vb.) ve çeşitli ekonomik faaliyetlerde bulunduğu alanların (iş yerleri vb.) tümüne yerleşme denir.

İnsanoğlu var olduğu günden bugüne gelinceye kadar barınma, en temel ihtiyaçlar arasında olmuştur. Önceleri avcılık toplayıcılık ile geçinen insanların ilk yerleşmeleri de geçici olmuştur. Doğa koşullarının uygun olduğu alanları tercih etmişler. Özellikle su kaynaklarının çevresi yerleşim yeri olarak seçilmiştir. Ağaç kovukları, kaya oyukları ve yer altı mağaralarını barınak olarak kullanmışlardır. Besin kaynakları azalınca başka yerlere göç ederek yerleşme faaliyetini sürdürmüşlerdir. Daha sonra toprağı işlemeyi öğrenmiş tarım yapmaya başlamış ve yerleşik hayata geçmişlerdir. Çevredeki çeşitli malzemeleri (ağaç, taş, toprak) kullanarak evlerini inşa etmişlerdir. Yerleşme yerlerinin seçiminde iklim koşulları ve yüzey şekilleri en etkili faktörler olarak karşımıza çıkar. Sıcaklık değerlerinin çok yüksek ya da çok düşük olduğu sahalar yerleşme açısından bakıldığında seyrek sahalar iken, ılıman sahalar yerleşmeye daha müsaittir.

Su kaynaklarına yakınlık, verimli topraklar, yerleşilecek alan seçiminde etkili olan diğer bir faktördür. Orta Amerika, And Dağları, Nil Vadisi, Mezopotamya, Sarı Irmak ve çevresi ile İndus Vadisi İlk Çağ yerleşmelerinin kurulduğu önemli merkezlerdir. Yerleşik hayata geçtikten sonra nüfus miktarı hızla artmış ve konut ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Zamanla önce köyler sonra kasabalar ve daha sonra da şehirler kurulmuştur. Tarım ve hayvancılık ile elde ettikleri ürünleri kullanarak takas yolu ile ticarete de adım atmışlardır. Ticaretin gelişmesi ticaret şehirlerini, denizciliğin gelişmesi ile liman şehirlerini, inançlardaki farklılıklar ise dinî şehirleri ortaya çıkarmıştır.

Yerleşme olgusu, insanların çeşitli ihtiyaçlarından dolayı ortaya çıkmıştır. Bu ihtiyaçlar şunlardır:

• İklimin olumsuz etkilerinden korunma ihtiyacı
• Korunaklı bir alanda uyuma ve dinlenme ihtiyacı
• Yabani hayvanlara ve diğer insanlara karşı can güvenliğini sağlama ihtiyacı
• Ürünlerini saklama ihtiyacı vb.

İnsanoğlu, geçmişten günümüze yaşama uygun alanları yerleşme yeri olarak seçmiştir. Yerleşme alanlarının belirlemesinde doğal ve beşerî çevre faktörleri etkili olmuştur.

Yerleşmeyi Etkileyen Faktörler

Doğal Faktörler: iklim, yer şekilleri, su kaynakları, bitki örtüsü, jeolojik yapı (kayaçlar), doğal afetler

Beşerî Faktörler: tarım, sanayi, ticaret, ulaşım, turizm, madencilik, savaşlar

Paleolitik (Yontma Taş) Çağ’ın başlarında yaşamını gruplar hâlinde ve göçebe olarak sürdüren insanoğlu, avcılık ve toplayıcılıkla beslenme ihtiyaçlarını karşılıyordu. Bu dönemde, tatlı su kaynaklarına yakın mağara ve ağaç kovukları gibi doğal barınakları mesken olarak kullanıyordu. Bu doğal barınaklara Çin’deki Çukutien (Kukutin), Almanya’daki Neandertal (Neandetal), ülkemizdeki Karain (Antalya) ve Yarımburgaz (İstanbul) mağaraları örnek verilebilir (Görsel 2.1.).


Buzul Çağı’nın da sona ermesiyle yerleşik hayata geçen insan, tarım ve hayvancılıkla uğraşmıştır. Faaliyetlerini sürdürdüğü yerde barınma ihtiyacını karşılamak üzere meskene ihtiyaç duymuştur. Böylece ilk meskenlerini kerpiç, taş, kamış gibi doğal malzemeleri kullanarak inşa etmiştir. MÖ yaklaşık 10.000 yıllarına denk gelen bu döneme Neolitik (Cilalı Taş) Çağ adı verilir. Ilıman kuşakta yer alan akarsu ve göl kenarlarındaki verimli topraklar, ilk yerleşik hayata ait kalıntıların olduğu yerler olmuştur (Görsel 2.2.).

Tarımla beraber besin kaynaklarının artması, nüfusun da hızlı bir şekilde artmasını sağlamıştır. Artan nüfusa bağlı olarak ilk yerleşmeler köylere dönüşmüştür. Zamanla tarım ve ticaret merkezi hâline gelen köylerde, yerleşim alanlarının genişlemesiyle ilk şehirler ortaya çıkmaya başlamıştır. İnsanların şehirlerde teşkilatlanmaya başlaması ve güvenlik kaygısıyla şehir devletleri ortaya çıkmıştır. Bu dönemde sur, kale ve tapınaklar inşa edilmiştir (Görsel 2.3.). Örneğin Orta Amerika’da kurulmuş olan Teotihuacan (Teotiukan) şehrinin surları içinde yaklaşık 100.000 kişi yaşamaktaydı.

Dünya nüfusunun zamanla artması, şehirlerin büyümesine ve sayısının artmasına neden olmuştur. Devletlerin ortaya çıkmasıyla birlikte bazı şehirler yönetim açısından önem kazanmıştır. Roma ve İstanbul bu şehirlere örnek gösterilebilir (Görsel 2.4.).

Sanayi Devrimi’yle şehirlerin sayısı ve nüfusu daha da artmıştır. Sonuç olarak günümüzde farklı özellikteki yerleşmelerle birlikte yerleşilebilen alanlar genişlemiştir.

Yeryüzünde yerleşme alanlarının dağılışı düzenli değildir. Bazı bölgelerde yerleşme alanları daha yoğunken bazı bölgelerde daha seyrektir ya da hiç yoktur. Yerleşme alanlarının dağılışını sınırlandıran bazı faktörler bulunur. Bunlar; su yüzeyleri, yeryüzü şekilleri, kutuplar, kuraklık, ormanlar ve bataklıklardır.

Dünya yüzeyinin yaklaşık %71’i okyanus, deniz ve göllerle kaplıdır. Bu yüzden su yüzeyleri, yerleşme alanlarını sınırlandıran en önemli faktörlerden biridir. Ancak son yıllarda bazı kıyılarda denizlerin doldurulmasıyla yerleşilebilir alanlar ve tarım alanları elde edilmektedir (Görsel 2.5.).

Yüksek ve engebeli araziler yerleşme alanlarının kurulmasını zorlaştırır. Yükseklere çıkıldıkça sıcaklığın azalması ve engebeli arazilerde ulaşımın zorlaşması yaşamı olumsuz etkiler. Bu yüzden insanlar, yerleşme için daha çok yükseltinin az ve arazinin düz olduğu yerleri tercih ederler. Örneğin yeryüzünün en yüksek yeri olan Himalaya Dağları, engebe ve yükseltiden dolayı yerleşme alanlarının oldukça seyrek görüldüğü bir yerdir (Görsel 2.6.).

Yerleşme alanlarının sona erdiği en yüksek seviyeye yerleşme üst sınırı denir. Yerleşme üst sınırının en yüksek olduğu yer, yüksek sıcaklık ve nem oranından dolayı Ekvator’dur. Ekvatoral bölge ve bu bölgenin yakın çevresinde yerleşmenin yüksekte kurulduğu şehirlerden bazıları şunlardır: Bolivya / La Paz (Lâ Pas) 3690 m, Peru / Cerro de Paska (Serro dı Paska) 4380 m, Meksika / Mexico City (Meksiko Sity) 2240 m, Peru / La Rinconada (Lâ Rinkonada) 5100 m, Ekvador / Quito (Kiido) 2850 m, Kolombiya / Bogota (Boğoda) 2650 m.

Kutup noktaları ve kutuplar çevresinde sıcaklıklar yıl boyunca 0 °C’nin altında olduğu için bu alanlar buzullarla kaplıdır. Toprağın donmuş hâlde ve kalın buz örtüsüyle kaplı olduğu bu bölgelerde yüzeyde bitki örtüsü de bulunmaz. Bu nedenle kutuplar yerleşme için uygun değildir. Ayrıca Güney Kutbu’ndaki Antarktika, bazı devletlerin araştırma üssü ve istasyonlarının dışında sürekli yerleşme alanlarının olmadığı tek kıtadır (Görsel 2.7.).

Yağış miktarının az, sıcaklığın yüksek olduğu bölgelerde kuraklık ortaya çıkar. Kurak alanlarda tatlı su kaynakları genellikle az olduğu için suya olan talep fazladır. Bu yüzden kurak iklim bölgelerinde yerleşme alanları sınırlıdır. Dönencelerde (Sahra, Kalahari vb.) ve Asya Kıtası’nın iç kesimlerinde yer alan çöllerde (Gobi, Taklamakan vb.) yerleşme alanları seyrektir (Görsel 2.8.).

Gür orman alanları ve bataklıklar, yerleşmeyi sınırlandıran doğal kökenli diğer faktörlerdendir. Bu alanlar tarım ve ulaşım koşullarını zorlaştırır. Bu alanların geniş yer kapladığı Ekvatoral iklim bölgesinde (Amazon ve Kongo havzaları) yerleşmeler azdır (Görsel 2.9.).

Sanayi Devrimi’yle ortaya çıkan ham madde ihtiyacı, sermaye birikimi, iş gücüne duyulan ihtiyaç ve bunun sonucunda sanayi tesislerinin yaygınlaşması yerleşme alanlarının yayılışını ve büyümesini etkilemiştir. Modern meskenlerin yapılmasıyla yerleşmeler yatay ve dikey yönde genişlemeye başlamıştır. Isınma sistemlerinin kullanılmasıyla soğuk ve yüksek yerlerde, baraj ve sulama kanalları sayesinde kurak bölgelerde; köprü, tünel ve yollar sayesinde de engebeli alanlarda yerleşme alanları kurulmaya başlanmıştır. Bu yüzden günümüzde, yerleşme alanlarının dağılışını belirleyen en önemli faktörlerden biri de sanayi ile birlikte gelişen teknolojidir. Sanayileşmeyle beraber yerleşme alanları hızla genişlemiş özellikle de şehirlerin sayısı artmıştır. Günümüzde bu gelişme hızla devam etmektedir.

Dünya üzerindeki yerleşilmiş ya da yerleşilebilir alanlara ökümen, yerleşilmemiş alanlara da anökümen denir.