Türkiye, yerleşme coğrafyası ve tarihî zenginliği bakımından dünyanın önde gelen ülkelerinden biridir. Yapılan paleoarkeolojik araştırmalar, ülkemiz topraklarında yerleşmenin günümüzden en az 10-12 bin yıl öncesine dayandığını ortaya çıkarmıştır.
Türkiye topraklarının ilk sakinleri Paleolitik Çağ’da mağaralarda, kaya sığınaklarında ve açıkta yaşayan insan toplulukları olmuştur. Toros Dağları, Amanoslar ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin bazı kesimleri insanların yaşamak üzere tercih ettiği alanlar olmuştur. Yarımburgaz (İstanbul), Karain (Antalya), Palanlı (Adıyaman), Şarklı (Gaziantep), Kanal, Merdivenli ve Üçağızlı (Hatay) mağaraları en eski barınak örnekleri olarak gösterilebilir. Neolitik Çağ’da yerleşik hayata geçilmesiyle Göbeklitepe (Şanlıurfa), Çatalhöyük (Konya), Hacılar (Burdur), Aşıklıhöyük (Aksaray), Çayönü (Diyarbakır) ve diğerleri Anadolu’nun insan eliyle yapılmış meskenlerden oluşan ilk yerleşmeleri olmuştur (Harita 2.2).
Anadolu’da tesis edilen ilk köy tipi yerleşmelerde meskenlerin kerpiçten yapılmış olması, insanların Türkiye’nin coğrafi koşullarını iyi tanıdıklarını gösterir. Neolitik yerleşmelerin genelde Toroslara komşu alanlarda belirmesiyle insanlar; bu yeni, sürekli oturulabilir, tarım yapılabilir alanlara geçmiştir.
İhtiyaç fazlası malların değiş tokuşunun belirli zaman ve yerlerde yapılır hâle gelmesi, bunların bir yerden başka bir yere ulaştırılması yerleşmenin zorunlulukların dışına taşmasına yol açmıştır. Bu dönemin izlerini Beycesultan (Denizli), Gözlükule (Mersin), Alişar (Yozgat), Alacahöyük (Çorum) ve Truva’da (Çanakkale) görmek mümkündür. Anadolu’da yerleşmenin seyri bu şekilde aşama kaydederken ilk devlet kuran toplum Hititler olmuştur (MÖ 3500-1295). Çorum-Yozgat il topraklarına yerleşmişlerdir. Anadolu’nun merkezî kısmında Hititler yer alırken Doğu Anadolu’da (Van Gölü çevresi) ise Urartular bulunuyordu. Urartular, o döneme göre son derece gelişmiş sulu tarım metotları uygulamışlardır. MÖ 1300 yıllarında Batı Anadolu’ya yerleşen Frigyalılar ve İyonlar; Ege, Marmara ve Karadeniz kıyılarında hâkim fonksiyonu tarımdan ziyade ticaret olan şehirler kurmuşlardır. Milet ve Efes bunlara örnek verilebilir.
Orta Çağ’ın (MS 476-1453) oldukça uzun bir döneminde ise Anadolu toprakları Bizans egemenliğinde bulunuyordu. Orta Çağ’da Anadolu topraklarının Türk nüfusunun yerleşimine açılması, yerleşme coğrafyası bakımından en büyük değişim olmuştur. 1071 Malazgirt Savaşı ile Anadolu’ya yoğun bir Türk göçü başlamıştır. Çeşitli Türk boylarının birleşmesinden meydana gelen Selçuklu Devleti 237 yıl Anadolu’nun önemli bir kısmına hükmetmiştir. 1299’da beylikten devlete geçiş aşaması kaydeden Osmanlılar, 600 yıllık uzun soluklu bir dönem geçirmiştir. Adını altın harflerle bu topraklara nakşeden Osmanlı Devleti, geride devasa bir tarih ve medeniyet bırakarak ömrünü kurulduğu topraklarda tamamlamıştır. Millî Mücadele Dönemi’nin ardından Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Anadolu topraklarında kurulmuştur. Türkiye, bu topraklarda yerleşik bir hayat sürmüş milletlerin davranış ve yaşamlarında etkili olmuş, doğal şartları çeşitli bir ülkedir. Bu çeşitlilik dikkate değer biçimde yerleşme olayına da yansımış ve Türkiye, belki de dünyanın en zengin mesken ve yerleşme tipleri koleksiyonuna sahip ülkelerinden birisi durumuna gelmiştir.
Tarih boyunca türlü nedenlerle yıkılan yerleşme bölgelerinde, yıkıntıların üst üste birikmesiyle oluşan ve çoğu kez içinde yapı kalıntılarının gömülü bulunduğu yapay tepelere höyük denir. Örneğin Konya ilimizde yer alan Çatalhöyük’te farklı zamanlara ait 11 yerleşmenin izleri bulunmaktadır.